24 Ekim 2007 Çarşamba

stockholm

ülke : almanya
kanka : şili
ev sahibi çocuk : portekiz
seyahat : isveç

dış dünyaya açılmanın keyfini çıkarmak için bundan daha güzel bi yöntem olamaz heralde. insanın kendini en özgür hissettiğianlardan biriymiş erasmus. gez, toz, eğlen, dünyaya açıl. söylemeden geçmeyelim, bu süreçte en yakın dost RYANAIR. sudan ucuzuçak fiyatlarıyla bize el memleket gösteren bu firmaya teşekkürü borç biliriz. tek başına yurtdışına seyahat amaçlı ilk gezimolduğundan gayet heyecanlıydım, ama böyle kaybolsam da siktir et be tecrübe işte diye geçiştirebileceğim bi heyecan. gerçibaşıma gelen ilk talihsizlik, daha garda tren beklerken otomata para atıp bisküvi almak istemem ve bisküvinin cama sıkışıpaşağı düşmemesi oldu. makinayı salladık da düştü neyse. hayat bana kartlarını açık oynuyordu. bu arada dakika dakika anlatmak beni de okuyanı da sıkar gibi geliyor, nokta atışı yaparak viraj noktalarından bahsedicem sadece.

pat indik stockholme, ama bu ryanair ikincil havaalanlarına indiği için acayip bi bozkırın ortasındayız. sike sike özel otobüsfirmasına biniceksin, bi sorduk 17 euro. sinyal hormonu o anda öyle bi salgılandı ki istesem de o parayı veremezdim artık,peki naptık sonra. otopark çıkışına gidip her arabaya bizi alır mısınız diye sorduk, saolsun bi fransız kız heralde temizyüzlü olduğumuzu görünce aldı bizi arabasına. bi selam da burdan çakalım alfrid kızımıza. hayat sana gülsün hep.

mc donald'sdaki kızın bana yanlışlıkla çift patates vermesi bence bu gezinin iyi geçeceği konusunda bi işaretti. otostop, çiftpatates. sırada ne var ? isveç'te erasmus yapan samuel'le buluşmak için meydana doğru yol alıyoruz. onda falan kalıcaz, hostelderdi yok. ne demiştik, hayat oyun seviyor. sen tut pin kodunu unut, 3 defa da yanlış gir, nicolas the chile guy'un zatentelefonu kırık, çalışmıyor. ulan çocukla buluşucaz, buluşamıyoruz. gün, piç oldu. neyse internet cafe falan bulduk, hallettik derdimizi.

akşam için içki alıcaz, ama şöyle bir durum var : stockholm'de nispeten normal fiyatla alkol satan tek bir dükkan var, o da devlet kontrolünde. seven eleven'de yüzde 3.5 luk biraya tonla para bayılacağına, herkes normal olarak bu systembolaget denendükkandan alıyor alkolünü. e koca stockholm tek dükkandan alışveriş yapınca da, millet dışarda bekliyor, kasa kuyruğu dışarıuzanıyor falan. saçmasapan bi uygulama. yüzde 7.2 lik bira bulmak ayrıyetten sevindirdi, tek artısı bu stockholm alkol piyasasının.

samuel'in evinde yemek yenildi, içkiler içildi, diğer erasmusçularla tanışıldı, fener maçı radyodan dinlendi ve gece hayatınıtatmak için yola çıkıldı. bize söylenen tek şey, burda hayatın çok pahalı olduğuydu ve hakkaten de gördük. bara giriş parası,vestiyer parası ve biraya minimum 4 euro verme zorunluluğu. mecburen dışarlarda dolaşıp, kızlara salça olup aylaklık yaptık.orda iletişim kurmak çok kolay insanlarla, çünkü herkes ileri düzeyde ingilizce konuşuyor sokaktaki sosisçi bile. hani akşam içersin, sonra da yemek yersin ya ulan koca stockholm'de yemek yiyecek yerler sadece mc, burger, seven eleven veseyyar sosisçiler. sokakta lokanta yok amına koyim, hadi lokanta lafı hakkaten pek uyuşmadı bu şehre ama yahu bi değişik bişiyiyin ne bilim. mutfağı olmayan şehirden iki puan düşülür, çok net ve açık.

ertesi günü şehri tanımaya ve gezmeye ayırdık. gamla stan denilen bölgeye aşık olduk gerçekten, eski binalar ve dar sokaklarama sessiz ve sakin değil; güzel restoranlar, butikler, hediyelik eşyacılar, kısaca saatlerce zaman geçirmeye müsait bir yer.ortasından deniz olsun, ırmak olsun bi su birikintisi geçen şehirlere de minimum iki puan katılır bence. kuşbakışı şehrebakınca mest oluyorsun, 14 ada üzerine kurulu bu ülkede köprülerle ulaşım sağlanıyor. tekne veya botla sightseeing gezisiyapamadık ama tahayyül edebiliyorum. deniz ulaşımı yerine metroları kullanmayı uygun gördük kendimize, tek sefer 4 euroykengünlük bilet 5 euro. ilk şehre indiğimizde cebimizde kron olmadığından bi çocuğa sormuştuk, kontrol var mı trenlerde nasıbineriz falan. tren dedim, metro işte anlayın. çocuk bize gişeden atlayın dedi direk, e ama nası falan dedik akabinde nasıbişi olduğunu gördük. eğer güvenlik yoksa, bir sürü atlayan oluyor kimse de bişi demiyor. bilet satan kızın umrunda diil zaten.atlayamadıysan da bileti okuttuktan sonra çift turnike yapabiliyorsun, stockholm'ün sinyali meşhurmuş. iki de burdan verdik.

saat 1'de barların kapanması müthiş absürd, paranın cebinde kalması açısından iyi de birader daha yeni başladıydık yani. ortamlara akan herkes şık ve frapan. hele o peri masalından çıkıp gelmiş arkadaşlar yok mu, ah. anlatmak istemiyorum onları.karşıdan gelene bakarken, sağından geçeni kaçırıyorsun. üstüne üstüne geliyorlar, of daha fazla yazamıcam. kırküç milyarpuan da burdan verebilirim, sikerim mutfağını afedersin. on üzerinden on lan, gelmeyin üstüme. sosis de güzel hem, nesi var.illa etli patates, işkembe, mantı yicen amına koyim. ağlarım.

sanatsal açıdan şehir müzelerle dolu, tabi hepsine bakamadım ama bikaçına vaktimiz yetti. vasa museum'la nordic museum şanslımüzeler arasındalardı. vasa gerçekten heybetli ve mutlaka görülmesi gereken bi müze. 17.yüzyıldan bu yana kalmış tek gemiyiadamlar koca binada sergiliyorlar, o zamanın yaşam koşullarını gösteren bir sürü materyalle birlikte. tabi müzenin bizimiçin ne kadar eğlenceli olduğunu feysbuktaki resimlerden de anlayabiliyoruz. nobel ödüllerinin verildiği binanın bahçesindekieşek heykeli, deniz kenarındaki çıplak erkek ve kadın heykelleri de neşemize neşe katan diğer unsurlardı. hani sanat vesanatçının dostu fıratpen olamadık belki, ama hayattan zevk alma yolunda emin adımlarla ilerledik. mutluyuz, gururluyuz. bizebu komik anları yaşattığı için sanattan da puan verdik stockholm abimize.
sanat, mutfak, kızlar, gece hayatı, toplu taşıma gibi alanlardan puan verdiğimiz stockholm'e yeniden hayatın bir bölümündeen az bir aylık bir tatil amaçlı gelmenin sözünü kendimize vererek şehirden ayrıldık. helsinki'ye gemiyle seyahatin tadınıtatmak için bile gidilirmiş, öyle diyolar. 12 katlı, casinolu, duty free'li, bol turistli bir gemide helsinki seyahati, kioranın da bayanları çok tatlıymış. hayat uzun, hayat otoban. gaza bastığımız dakikalar bunlar, hele dönüşte havaalanındafener atkılı başka bir erasmusçuyla karşılaşmak ve fener muhabbeti yapmak inanılmaz güzel. stockholm'de herkes atkımdanfener olduğunu çıkardı mesela, o da ilginç bi noktaydı.

son olarak frankfurt'tan eve gitmek için trene bindik ama bilet almadık pahalı diye ki normalde alıyoruz da bu sefer çokgeldi. iki durak kala kontrolör belirdi uzaktan, dakkasında indik çünkü 40 euroyu çat diye alıyor eleman ceza olarak. alakasız, kuş uçmaz kervan geçmez bi durakta bi kongolu, bir sırp, bir şilili ve bir türk kontrolörü görüp bilet almadıklarıiçin iniyorlar. gülüyoruz falan almanya'ya nası soktuk diye muahuha. bir saat öteki treni beklemek zorunda kaldık gerçi amatecrübe işte siktir et be can.

bi terslik olmazsa amsterdam anılarında görüşmek üzere.

14 Ekim 2007 Pazar

bi sik yapmıyorum.

epeydir yazı yok, çünkü hiçbir şey yapmıyorum. hani rutin şeyleri de yaz yaz nereye kadar, en ilginç olan şeyleri listeleyebilirim.

1. memet amca : türk kahvesinin 70 yaşındaki maskotu, adam hiç susmuyor. devamlı ona buna laf yetiştiriyor, dışarı çıkınca herkes arkasından konuşuyor mhuahu. bi de tehlikeli bi huyu var, elinde sigara olan biri görünce "dostluğumuz pekişsin ahmeeet" diye bağırıyor :) idolüm.

2. alman komşu : şimdi biz bu şililiyle günün her boş kaldığımız vakti pes oynuyoruz, kapı da hep açık. ulan bu adam ne zaman gelse bizi aynı pozisyonda görüyor. artık geçen öle bi döngüye girdi ki, gece-sabah-gece görünce " çocuklar ders çalışmalısınız. " diyiverdi usulca. adamı görünce kaçar olduk artık.

3. anais : bitanemiz, canımız ciğerimiz anais'le partide sağdan soldan milletin şişelerini toplayıp bira standına götürüp yeni biralarla değiştiriyoruz, müthiş keyifli oluyor bi kızla bunu yapmak. hele dünyanın en en en en kızıysa. sıfat bol, yer yok.

4. putin & merkel : evet ne alaka, kel alaka ama dün akşam almanya'nın en sikik köyleri sıralamasında üstlere oynayan hattenheim'de yemek yediler. bizim evimizin 20 metre ilerisinde. ulan okuldan çıktık eve yürüyoruz, kuş uçmaz kervan geçmez sokaklarda polis kaynıyor. geçen de okula schröder gelmişti, lan bi de çiller falan çıkmasın çalılıktan.

5. ibne dönerci : ulan geçen cüzdana bakıyorum, 1.5 ytl çıktı. haydaa kim verdi bunu falan yani kasasında ytl bulundurabilecek tek alışveriş yaptığım yer dönerci amına koyim. götürdüm geçen, yok katiyen bizden diil sen onu başka yerden almışsındır falan. hayır bi de aileyi görseniz cinnet geçirirsiniz, iletişim sıfır. iki gün geçirsem gerçek kesitlik olurum kesin. ana aptal ve suratsız, oğul embesil, baba kitliyor konuşunca. kazıklandım evet. özür dilerim.

6. ulvi : erkan'ın duaları kabul mu oluyor nedir anlamadım, bugün okulda kirayı ödüyorum adam öğrenci kartımı istedi. aa ulvi ne güzel isim dedi. bizde de ulf var falan. laaaaaaaaaaaaan bana böyle şeyler deme, ben kaçıyorum sen geliyorsun. facebook'ta görse gruba üye falan da olucak adam, o derece gaz.