14 Kasım 2007 Çarşamba

amsterdam

her gencin hayali, erasmus ve interrailin başkenti amsterdam. gerçi gençler arasındaki amsterdam geyikleri ne kadar baymış olsa da hala insanın içi kıpır kıpır, hala cazip. almanya'dan hollanda'ya gidene kadar trende pes oynadık, blackjack masasıkurduk :) derken amsterdam'dayız. ulan trenden indik, ilk gördüğümüz iki şeyden biri drugstore ( oha, çüş, isme bak haha ) diğeri dönerci amına koyim. geniş bi girizgah yaptıktan sonra küçük paragraflara dökmekte fayda var yazıyı. bizim portekizlikankaların amsterdam'daki erasmus yapan arkadaşlarının odasında yerde yattık. gerçi 3 gecenin 2 sinde yatağı ben kaptım orasıayrı. şehrin ortasından kocamaan bir ırmak geçiyor, köprülerle bağlantı var kıyıdan kıyıya ve istiklal'deki gibi bi tren sistemi var sokağın ortasında. dikkatli olmakta fayda var bu trene, çünkü ya sizin ya da makinistin kafasının güzel olma ihtimali baya fazla.

yolda bizim cafer'le mal mal bakarken binalara, biri yanaştı yanımıza böyle kara kuru biri ve işte nereye gidiceksiniz bengösterim size tarzı bişiler sordu. ulan biz de iyiniyetli sandık, sorduk cevap aldık falan. tabi işini bilmeyen çavuşlar olarakbikaç kuruş atmak zorunda kaldık adama :) hayır dediği yerlere de gitmediik, acaba gösterdiği yerler doğru mu diye desorgulamadıık. olsun, helal olsun. her türlü ticari zekaya saygımız var.

burdaki kuşlar da bi garip, uçmuyorlar. insanlar cirit atıyor diplerinde, siklerinde diil. ulan kuşsun sen, uçucan ; yok uçmucam diyosan kuş diilsin. karar ver.

çok ama çok pahalı bir şehir. sırf yemeğe deli gibi para harcadık. burdaki mantık şu heralde, millet kafası güzel oluncazaten acıkıyor e sike sike yicek, bari pahalı yapalım zaten anlamazlar. bariz bu şekilde işliyor sistem, başka açıklaması yok.her ara sokakta karşına başka bir ülkenin mutfağı çıkıyor, yunanistan portekiz arjantin çin hindistan italya...2 günde 2 kiloalmışımdır bariz. boğazına düşkünsen, cebine güveniyosan gel kardeş buraya. yemekten ziyade ulaşım da çok pahalı. bazen aradankaynayıp beleşe binmesek, belamız sikilebilirdi. gece otobüsüne 3 euro, gündüz otobüsüne 2.4 euro verdik. günlük bilet ne kadarbilmiyoruz, çünkü genelde hep yürüyorsun otobüse ihtiyacın olmuyor ; ama ilginçtir ki son gece istasyona dönmek için taksiyetoplam 20 euro verdik yani kişibaşı 4 euro.

kültürel kısmıyla pek ilgilenemedik, o yüzden özür diliyoruz kültür ve sanat bakanından. ilgilendiğimiz kısımları seks müzesiyleişkence müzesi oldu. müzeler bile pahalı, öğrenciye indirim yok falan. seks müzesinde porno fotoğrafların tarihler geçmişifalan ilginçti, 19.yy da bile hardcore varmış :) köpekli foto da gördüm, iğrençleşmiyorum lütfen müze bu. saygı göster sanata.işkence müzesi de toplam 5 dakikamızı aldı, pek bi sikim yoktu ohaa diyicek. maksat turistten para koparmak valla, bunu anladım ben. amsterdam'da ticarete atılmak lazım, kokoreçe falan mı girsek acaba ya da kuruyemiş. bak gaza geldim. balmumuheykel sergisi madam tussaut da bizden 17 euro isteyince johhny depp'e fener atkısı takamadım, üzüldüm.
sonraki durak et pazarı :) bildiğin hayvan seçer gibi bakıyosun, günlük 100-150 euro kira ödüyorlarmış bu odalar için. 15dakkasına 50 euro verildiğinden yola çıkarak baya bi kazanıyolar sanki. yalnız ben bi foto çekerken, karının biri camı açtı veo makineyı sokarım kıçına fucking asshole diye bi çıkıştı. depar attım. holiganlara da meze oluyorduk gene foto yüzünden, köşeyi bi döndüm formalı 10-15 kişi geliyo ama tam green street hesabı. onlar da fucking asshole diye çıkışınca dedim cansen bi hele soluklan. frankfurt'taki kaiserstrasse'yi tercih ederim buraya, çünkü ordakilerle birebir temas söz konusu pazarlık aşamasında. burda hayvanat bahçesi gibi dolaşıyosun, pazarlık da yok. ne anladım bu işten, 4-5 kere tavaf ettik gerçiara sokaklarıyla beraber.

akşam maç seyretmeye sportsbar'a çömdük, müthiş dizayn edilmiş. her tarafta tv var, her birinde başka maç, seç beğen izle.merdivenlerde bile oturabiliyosun, insan haftasonunu orda geçirebilir çok rahat. garson kızlar da pek cicilerdi, hani hemo yüzden de çıkasın gelmiyor. yahu bunlardan istanbul'da niye yok acaba diye çemkirdim kendime, belki de ben bilmiyorum. bilenvarsa sölesin, çocuk sevinsin. alt katta portekiz ligini izliyoruz, başka portekizliler var laf atışıyolar. yukarda lyon- marsilyaoynuyor, fransızlar laf atışıyor. yan masamızda meksikalılar var, mhauhua ama ligleri yok nihohaha. bahisini oyna, gel buraya.

ana turizm metası ise kahve dünyası, herkesin bildiği üzere. menüyü açıyorsun, bana şundan ver abi azcık da bundan diyosun.normal aileler de tüttürüyor, yaşlı amcalarla teyzeler de tüttürüyor. öyle bi curcuna, karmaşa işte. space kek denen ananekekine son derece benzeyen keki de 5 çayıyla beraber tüketiyorsun. bi de halisünatif mantarlar var, onlar smartshoplardasatılıyor. yoğurtla falan yiyin dedi adam, süzme mi diye soramadım içimde kaldı yapamadım :)

coffeeshop, redlight, sportsbar, casino, envai çeşit yemekçi, bahis bürosu...sıkılmanın imkanı yok, sokaklar ışıl ışıl,binbir farklı dil yankılanıyor sokakta. nehirde bot gezisi imkanı var, kısmen ortaköy kısmen taksim tadı alıyosun şehirden. alışveriş yapmayı da seviyosan, dünya sana güzel
burda. şehri pazarlayan zibilyon tane dükkan var, gir gez zaman geçsin.dönesim gelmedi yemin ediyorum, bi daha gideceğim günü iple çekiyorum. amsterdam merkez, kafasına göre herkez !

24 Ekim 2007 Çarşamba

stockholm

ülke : almanya
kanka : şili
ev sahibi çocuk : portekiz
seyahat : isveç

dış dünyaya açılmanın keyfini çıkarmak için bundan daha güzel bi yöntem olamaz heralde. insanın kendini en özgür hissettiğianlardan biriymiş erasmus. gez, toz, eğlen, dünyaya açıl. söylemeden geçmeyelim, bu süreçte en yakın dost RYANAIR. sudan ucuzuçak fiyatlarıyla bize el memleket gösteren bu firmaya teşekkürü borç biliriz. tek başına yurtdışına seyahat amaçlı ilk gezimolduğundan gayet heyecanlıydım, ama böyle kaybolsam da siktir et be tecrübe işte diye geçiştirebileceğim bi heyecan. gerçibaşıma gelen ilk talihsizlik, daha garda tren beklerken otomata para atıp bisküvi almak istemem ve bisküvinin cama sıkışıpaşağı düşmemesi oldu. makinayı salladık da düştü neyse. hayat bana kartlarını açık oynuyordu. bu arada dakika dakika anlatmak beni de okuyanı da sıkar gibi geliyor, nokta atışı yaparak viraj noktalarından bahsedicem sadece.

pat indik stockholme, ama bu ryanair ikincil havaalanlarına indiği için acayip bi bozkırın ortasındayız. sike sike özel otobüsfirmasına biniceksin, bi sorduk 17 euro. sinyal hormonu o anda öyle bi salgılandı ki istesem de o parayı veremezdim artık,peki naptık sonra. otopark çıkışına gidip her arabaya bizi alır mısınız diye sorduk, saolsun bi fransız kız heralde temizyüzlü olduğumuzu görünce aldı bizi arabasına. bi selam da burdan çakalım alfrid kızımıza. hayat sana gülsün hep.

mc donald'sdaki kızın bana yanlışlıkla çift patates vermesi bence bu gezinin iyi geçeceği konusunda bi işaretti. otostop, çiftpatates. sırada ne var ? isveç'te erasmus yapan samuel'le buluşmak için meydana doğru yol alıyoruz. onda falan kalıcaz, hostelderdi yok. ne demiştik, hayat oyun seviyor. sen tut pin kodunu unut, 3 defa da yanlış gir, nicolas the chile guy'un zatentelefonu kırık, çalışmıyor. ulan çocukla buluşucaz, buluşamıyoruz. gün, piç oldu. neyse internet cafe falan bulduk, hallettik derdimizi.

akşam için içki alıcaz, ama şöyle bir durum var : stockholm'de nispeten normal fiyatla alkol satan tek bir dükkan var, o da devlet kontrolünde. seven eleven'de yüzde 3.5 luk biraya tonla para bayılacağına, herkes normal olarak bu systembolaget denendükkandan alıyor alkolünü. e koca stockholm tek dükkandan alışveriş yapınca da, millet dışarda bekliyor, kasa kuyruğu dışarıuzanıyor falan. saçmasapan bi uygulama. yüzde 7.2 lik bira bulmak ayrıyetten sevindirdi, tek artısı bu stockholm alkol piyasasının.

samuel'in evinde yemek yenildi, içkiler içildi, diğer erasmusçularla tanışıldı, fener maçı radyodan dinlendi ve gece hayatınıtatmak için yola çıkıldı. bize söylenen tek şey, burda hayatın çok pahalı olduğuydu ve hakkaten de gördük. bara giriş parası,vestiyer parası ve biraya minimum 4 euro verme zorunluluğu. mecburen dışarlarda dolaşıp, kızlara salça olup aylaklık yaptık.orda iletişim kurmak çok kolay insanlarla, çünkü herkes ileri düzeyde ingilizce konuşuyor sokaktaki sosisçi bile. hani akşam içersin, sonra da yemek yersin ya ulan koca stockholm'de yemek yiyecek yerler sadece mc, burger, seven eleven veseyyar sosisçiler. sokakta lokanta yok amına koyim, hadi lokanta lafı hakkaten pek uyuşmadı bu şehre ama yahu bi değişik bişiyiyin ne bilim. mutfağı olmayan şehirden iki puan düşülür, çok net ve açık.

ertesi günü şehri tanımaya ve gezmeye ayırdık. gamla stan denilen bölgeye aşık olduk gerçekten, eski binalar ve dar sokaklarama sessiz ve sakin değil; güzel restoranlar, butikler, hediyelik eşyacılar, kısaca saatlerce zaman geçirmeye müsait bir yer.ortasından deniz olsun, ırmak olsun bi su birikintisi geçen şehirlere de minimum iki puan katılır bence. kuşbakışı şehrebakınca mest oluyorsun, 14 ada üzerine kurulu bu ülkede köprülerle ulaşım sağlanıyor. tekne veya botla sightseeing gezisiyapamadık ama tahayyül edebiliyorum. deniz ulaşımı yerine metroları kullanmayı uygun gördük kendimize, tek sefer 4 euroykengünlük bilet 5 euro. ilk şehre indiğimizde cebimizde kron olmadığından bi çocuğa sormuştuk, kontrol var mı trenlerde nasıbineriz falan. tren dedim, metro işte anlayın. çocuk bize gişeden atlayın dedi direk, e ama nası falan dedik akabinde nasıbişi olduğunu gördük. eğer güvenlik yoksa, bir sürü atlayan oluyor kimse de bişi demiyor. bilet satan kızın umrunda diil zaten.atlayamadıysan da bileti okuttuktan sonra çift turnike yapabiliyorsun, stockholm'ün sinyali meşhurmuş. iki de burdan verdik.

saat 1'de barların kapanması müthiş absürd, paranın cebinde kalması açısından iyi de birader daha yeni başladıydık yani. ortamlara akan herkes şık ve frapan. hele o peri masalından çıkıp gelmiş arkadaşlar yok mu, ah. anlatmak istemiyorum onları.karşıdan gelene bakarken, sağından geçeni kaçırıyorsun. üstüne üstüne geliyorlar, of daha fazla yazamıcam. kırküç milyarpuan da burdan verebilirim, sikerim mutfağını afedersin. on üzerinden on lan, gelmeyin üstüme. sosis de güzel hem, nesi var.illa etli patates, işkembe, mantı yicen amına koyim. ağlarım.

sanatsal açıdan şehir müzelerle dolu, tabi hepsine bakamadım ama bikaçına vaktimiz yetti. vasa museum'la nordic museum şanslımüzeler arasındalardı. vasa gerçekten heybetli ve mutlaka görülmesi gereken bi müze. 17.yüzyıldan bu yana kalmış tek gemiyiadamlar koca binada sergiliyorlar, o zamanın yaşam koşullarını gösteren bir sürü materyalle birlikte. tabi müzenin bizimiçin ne kadar eğlenceli olduğunu feysbuktaki resimlerden de anlayabiliyoruz. nobel ödüllerinin verildiği binanın bahçesindekieşek heykeli, deniz kenarındaki çıplak erkek ve kadın heykelleri de neşemize neşe katan diğer unsurlardı. hani sanat vesanatçının dostu fıratpen olamadık belki, ama hayattan zevk alma yolunda emin adımlarla ilerledik. mutluyuz, gururluyuz. bizebu komik anları yaşattığı için sanattan da puan verdik stockholm abimize.
sanat, mutfak, kızlar, gece hayatı, toplu taşıma gibi alanlardan puan verdiğimiz stockholm'e yeniden hayatın bir bölümündeen az bir aylık bir tatil amaçlı gelmenin sözünü kendimize vererek şehirden ayrıldık. helsinki'ye gemiyle seyahatin tadınıtatmak için bile gidilirmiş, öyle diyolar. 12 katlı, casinolu, duty free'li, bol turistli bir gemide helsinki seyahati, kioranın da bayanları çok tatlıymış. hayat uzun, hayat otoban. gaza bastığımız dakikalar bunlar, hele dönüşte havaalanındafener atkılı başka bir erasmusçuyla karşılaşmak ve fener muhabbeti yapmak inanılmaz güzel. stockholm'de herkes atkımdanfener olduğunu çıkardı mesela, o da ilginç bi noktaydı.

son olarak frankfurt'tan eve gitmek için trene bindik ama bilet almadık pahalı diye ki normalde alıyoruz da bu sefer çokgeldi. iki durak kala kontrolör belirdi uzaktan, dakkasında indik çünkü 40 euroyu çat diye alıyor eleman ceza olarak. alakasız, kuş uçmaz kervan geçmez bi durakta bi kongolu, bir sırp, bir şilili ve bir türk kontrolörü görüp bilet almadıklarıiçin iniyorlar. gülüyoruz falan almanya'ya nası soktuk diye muahuha. bir saat öteki treni beklemek zorunda kaldık gerçi amatecrübe işte siktir et be can.

bi terslik olmazsa amsterdam anılarında görüşmek üzere.

14 Ekim 2007 Pazar

bi sik yapmıyorum.

epeydir yazı yok, çünkü hiçbir şey yapmıyorum. hani rutin şeyleri de yaz yaz nereye kadar, en ilginç olan şeyleri listeleyebilirim.

1. memet amca : türk kahvesinin 70 yaşındaki maskotu, adam hiç susmuyor. devamlı ona buna laf yetiştiriyor, dışarı çıkınca herkes arkasından konuşuyor mhuahu. bi de tehlikeli bi huyu var, elinde sigara olan biri görünce "dostluğumuz pekişsin ahmeeet" diye bağırıyor :) idolüm.

2. alman komşu : şimdi biz bu şililiyle günün her boş kaldığımız vakti pes oynuyoruz, kapı da hep açık. ulan bu adam ne zaman gelse bizi aynı pozisyonda görüyor. artık geçen öle bi döngüye girdi ki, gece-sabah-gece görünce " çocuklar ders çalışmalısınız. " diyiverdi usulca. adamı görünce kaçar olduk artık.

3. anais : bitanemiz, canımız ciğerimiz anais'le partide sağdan soldan milletin şişelerini toplayıp bira standına götürüp yeni biralarla değiştiriyoruz, müthiş keyifli oluyor bi kızla bunu yapmak. hele dünyanın en en en en kızıysa. sıfat bol, yer yok.

4. putin & merkel : evet ne alaka, kel alaka ama dün akşam almanya'nın en sikik köyleri sıralamasında üstlere oynayan hattenheim'de yemek yediler. bizim evimizin 20 metre ilerisinde. ulan okuldan çıktık eve yürüyoruz, kuş uçmaz kervan geçmez sokaklarda polis kaynıyor. geçen de okula schröder gelmişti, lan bi de çiller falan çıkmasın çalılıktan.

5. ibne dönerci : ulan geçen cüzdana bakıyorum, 1.5 ytl çıktı. haydaa kim verdi bunu falan yani kasasında ytl bulundurabilecek tek alışveriş yaptığım yer dönerci amına koyim. götürdüm geçen, yok katiyen bizden diil sen onu başka yerden almışsındır falan. hayır bi de aileyi görseniz cinnet geçirirsiniz, iletişim sıfır. iki gün geçirsem gerçek kesitlik olurum kesin. ana aptal ve suratsız, oğul embesil, baba kitliyor konuşunca. kazıklandım evet. özür dilerim.

6. ulvi : erkan'ın duaları kabul mu oluyor nedir anlamadım, bugün okulda kirayı ödüyorum adam öğrenci kartımı istedi. aa ulvi ne güzel isim dedi. bizde de ulf var falan. laaaaaaaaaaaaan bana böyle şeyler deme, ben kaçıyorum sen geliyorsun. facebook'ta görse gruba üye falan da olucak adam, o derece gaz.

26 Eylül 2007 Çarşamba

zafere kaçış

okulda büyük parti varmış, 15 euroymuş, içki yemek beleşmiş sınırsızmış. biletler tükeniyormuş, almadıysanız çabuk alın uyarıları peşisıra geliyormuş. olay hafiften belli oldu gibi sanki :) bizim bu şilili de gerçi bilet almak istiyodu, lan olm dedim bak cv'm çok kabarık, bana güven, biz buraya beleş giricez falan derken okulun önüne geldik. millet smokinler, tuvaletler giymiş biz öteki taraftan üzüm bahçelerinden mi girsek acaba okula diyoruz. gene her zamanki gibi kola bileklik takıyolar ama yapıştırmalı, çıtçıtlı diil. bizim çocuklara sölüyoruz içere atın dışarı bileklikleri diye, biz napcaz o zaman diyolar. ah canlarım. neyse ana kapıdan girme olanağımız yok onu anladık, fakat hemen yirmi metre gerisinde duvar var. e tabi adamlar
smokinli insanların duvardan atlayıp beleş girme şansını deniceklerini düşünmüyorlar, hele üzüm bahçesinden okula sızma planı penguen gibi giyinmiş bi erkek için çirkin bi saha. velhasıl-ı kelam, atladık girdik. hoop. hemen oraya bi yere gizlendik, telefonu elimize aldık biriyle konuşuyor hesabı. partinin olduğu büyük alana doğru hırsız adımlarla yürürken, lan amına
koyim bi baktık sosis standına gelmişiz. lan olm içerdeyiz laaaan, sosis dağıtıyor olm adam. parti çadırına girişte de iki kamil security koymuşlar, milletin bileğine bakmak dışında her naneyi yiyorlar. bira beleş ama önce 2 euro depozito veriyosun, bütün gece beleş içiyosun. european BUSINESS school olmuşsun ama adam olamamışın kamil, böyle soyarlar adamı.

yağmalama

leo büyük insan, içinde gram kötülük yok. hong kongun meleği. ah be yavrum, koy yumruğu masaya de ki ben uyuycam gidin evinize
yemek yok. millette de tembellik başladı sırf bu yüzden, amaaan koy götüne leo'da yeriz. lan olm çocuğun gururuyla bu kadar
oynanır mı, ben utandım. her gidişimizde, bugün akşam bizde yiyosun işte gelecek hafta alışveriş yapma full bizdensin gibi
alternatifler sunuyoruz arkadaşa ama sanırsam bizi kafamız güzel olduğu için ciddiye almıyor. oysa her akşam onu bekliyoruz,
açık büfe hazırladığımız mumlu ve süslü peçeteli soframızda. leo büyük insan, seviyoruz seni.

sırlar dünyası

evet meğer koynumuzda bir kafir beslemişiz de haberimiz yok, anlatıcağım bu hikaye baya ses getirir aslında medyaya düşse.
ramazan'dayız malum, bizim leş bangladeşli oruç tutuyor. neyse bi akşamüstü gene pes oynuyoruz, o da bizi izliyor falan filan
dedim iftar saatini öğrenim mi senin için. anlamadı, işte güneş batınca açıcam diyo. alla alla, ilk çağ mı lan bu diye şöyle
bir iki dakka kafa yordum, geçti. neyse ertesi gün de bunu partide elinde bira gördüm, ulan kız dini yeniden yazıyor sanki.
lan dedim sen naapıyon amına koyim, düşürecektin meteoru parti çadırına. ee ne var ki, kim diyor onu gibi cümlelerle cevap
verdi bana. dün mesela dönercideyiz işte millet iftarı bekliyor, bu çoktan yemeye başladı. yahu daha saat olmadı, olsa yerler
diyorum güneş battı diyor. sonra da akşam bizle rakı çıktı falan, al incele kızı öyle bi vaka. kızı da yanlış anlamayın,
görsen namazında niyazında dersin harbi, partiyle içkiyle sigarayla alakası yok. 26 yaşında kısa boylu bıyıklı bir bangladeş
kızı işte. yalnız bu din daha çok tutar diye lafı bitireyim ve kaçayım. tü tü tü.

20 Eylül 2007 Perşembe

john terrible

Evet, bizim tayfanın bana halı saha performansımdan sonra taktığı isim bu. Çok da yakıştı valla, çıktık sahaya işte açtık ellerimizi yalvardık forvetlere sert vurmasınlar diye. Erasmus takımıyla alman takımı maç yapıyor, şaka gibi de kaleye ben geçtim. Ulan tipe bak fiziğe bak, benden kaleci olur mu. Zaten süper bir gol yedim hemen başlarda, sonra geyiğe sardım yedektekilere sigara var mı işareti falan yapıyorum. Anadolu çocuğu olmamızdan kelli, hemen dedim ben süper defansım görev bölgeme geçeyim vurayım ibnelerin baldırına baldırına. Neyse sağbeklik maceram da götverenin birinin pipime nişan alması sonucu beş dakka sürdü. Ulan düşman mıyız pezevenk, türküz ya amına koyim işinden ettik ya ibneleri saldırın tabi. Bi de gaz ingiliz var, takım kaptanı triplerinde iyi pasları alkışlıyor falan. Yanlışlıkla bana da boşver kötü oynaman önemli diil eğlenmene bak tarzı abiciliğe de soyundu, ha ben naptım eyvallah kaptan dedim bi koştum bi vurdum topa üf. Tam terrible. Olsun ama bence bu da bi medeni cesaret, hem yedekte beklerken arabalı bi fransızla tanıştık bizi Paris’e götürecek kanallardan biri. Yani maçın tv’den görünmeyen kısımlarında çok faydalı şeyler de oldu. Takımın parçasıyım ayağına bi ara yedekteyken kaleciyi falan alkışladım, go go falan diyorum. Çocuk tanıdık zaten ibneyi güldürüyorum maça konsantre olamıyor, tam bir dinamitim yani takım için. Maç içinde de yanına gidip olm bana pas verirsen takım için iyi şeyler olmaz ona göre davran diye telkinlerde bulunmuştum. Haa takım için ne faydam oldu, süper kolej havası yakalattım. Bundan sonraki maça da gitmem, işim olmaz. Ağızda sigara defans oynayamıcaksam, nerde kaldı erasmusluğum.

Fünf Fighters

Bizim apartman iyice rayına oturdu artık, çığrından çıktı desek daha da olur olabilir gerçi. Kanka olmanın son aşaması olan analı bacılı küfürleşmeyi de hallettik, ne kaldı geriye bilmiyorum. Herkes burda mı diye soruyosun, anan yok diyo ; olm bacın aradı ters ters konuştu bi ara istersen gibi diyaloglar envai çeşit dilde yapılmaya başlandı. Hani hadi saçmalayalım olabildiğince vardır ya, anlamsızca konuşursun saçma sapan onu ingilizce başka milletten insanlarla yapmanın keyfi bambaşkaymış gerçekten. Buzdolabı patlatmacılığı kültürünü de yavaştan oturtmaya başladım, dün hong konglunun nevalelerini bitirdik gecenin köründe. Uyumucaksın arkadaşım, her an tetikte beklicen yoksa yerler böyle kaşar peynirlerini yeşil zeytinlerini. Burası evde geçen kısmı, akşam milletin evine parti gezmelerine gittiğimizde de meraba faslından önce masadakilere saldırma faslımız da çok meşhur mesela. İlk intiba çok önemli, verimli bir sahaysa eğer masa geceyi keyiflendiriyoruz. Bi Hattenheim kültürü oluşturduk bir ayda, eve dönerken yolda beraber söleyebileceğimiz 5-6 şarkımız var, partilerde içkisine oynayabileceğimiz oyunlarımız var. Akşamları evde parasına saatlerce süren blackjack, gün boyunca pro evolution soccer maçları hatta first traditional tournament’imiz bile var. Ha buraya kadar olan kısım süper olmasına süper de kardeşim zeytinyağı dolu zeytin tabağına elini sokup zeytini yiyip elini de pantolonuna sürme di mi şeker çocuk şilican. Bu rahatlık bizi bokumuzda boğulmaya itebilir, yağmacılık da başladı hafiften. Çamaşırlık çalmacılık gibi süper bi oyunumuz var apartmanda, çalan saklıyor. Dün bu tavana asılan ampulü koruyan lambalıktan çalıp küllük yaptık. Kendi çapında bunları yap hadi kardeşim de yol tamiri için yolun girişine konulan lambalı koca levhayı ne diye çalarsın di mi, bildiğin mavi boncuk filmi bir gece ansızın gelebilirim şarkısı fonda. 5 kişi taşımış götürüyor, sonra da otobanın kenarına bıraktık. Vicdanlı biri görüp alsın diye heralde, çok da kötü çocuklar diilmişiz bakmayın siz.

9 Eylül 2007 Pazar

dizin

yeni yayın döneminde acayip bi dizi furyası var, hepsi de iştah açıcı. şöyle kısaca listelemek istedim.

Elveda Rumeli : Serdar Akar yönetiyor, Erdal Özyağcılar oynuyor, Osmanlı'daki Balkan olayları anlatılıyor.

Pusat : Osman Sınav'dan boksçu hikayesi. http://www.pusat.tv/Pusat.asp

Eşref Saati : Yetkin Dikinciler'le Yavuz Bingöl iki eski İstanbul kabadayısı rolünde. Pana Film'den.

Bıçak Sırtı : Nejat İşler, Fikret Kuşkan, Mehmet Günsur...ve Erkan Can.

Fesuphanallah : Cem Davran, Kadir Çöpdemir, Hasan Kaçan, Şafak Sezer...Pana Film. Behiç Pek de senaristlerden biri. Ekmek Teknesivari sanki.

Komiser Nevzat : Ahmet Ümit'in senaryosu, Altan Erkekli'nin performansı. Müzik de ARIA.

Kara Yılan : Kuvayi Milliye üstüne bir Taylan Biraderler dizisi.

Ayrıca Ata Demirer Hacıyatmaz diye bir programla Kanal D'de olucakmış, öte yandan devam
eden Kurtlar Vadisi, Gürgen ve Billur'lu Avrupa Yakası, Genco, Kavak Yelleri, Hatırla Sevgili. Hmmhh mmmhh.

sanatsal tur

mikrofonlarımız almanya'da, frankfurt'tan gol haberi var.

- abi biz öğrenci değişimiyle geldik de buraya.
- onları da karaköy'e mi gönderdiler ?!? :)

- wie heisst du ?
- mete.
- aa türk müsün canım.
- vay amına koyim.

6 Eylül 2007 Perşembe

mainz gündüzleri


pipili makarna da yemedik demeyiz, gerçi yemedik. ama
pipili terliği kesin alıcam. ilk dükkan 20 euro dedi, ikincisinde 14.80 e bulduk. tek standart 41 numarası var. satan adam bile bende de var kız arkadaşıma doğru tutuyorum sallıyorum falan dedi, çok etkilendik. yok abi
almam lazım.
apaçiliklerden apaçilik beğenme günümüzdü bugün. herşey 1 eurocu bulduk. ben aptal bi fötr
şapka alcaktım, vazgeçtim haribo aldım. bizim arkadaş üsküdara gider iken şemsiyesi aldı bi tane. tek büfe'yi de bulduk mu burda, tamamdır can kardeşin sırtı yere gelmez artık. abi bi buçuk pipili makarna, bolonez olsun. töbestafurullah.


3 Eylül 2007 Pazartesi

mainz geceleri


penthouse kızlar çok ısrar ettiler, biz de kıramadık. hayır bi de dans dans diye tutturdular. çok yapışkanlar çok. siz sizolun çok yakışıklı, karizmatik olmayın.

erasmusçu izlenimleri 3

bizim apartmanda en alttaki bangladeşli sabri beyliğe soyundu bu aralar, ne zaman eve adım atsak türkii diye evinden çıkıpkafa sikiyor. ben de kendime baykuş cemilliği layık gördüm. ijicem, benim adım cemil.

dün gece çekirdek çitletiyoduk çok afedersiniz, bizim şilili'ye de bi avuç döktük, herif hepsini ağzına attı. hayvanoğlu.1840'tan ışınlanmış gibi bi görüntüsü vardı o haliyle dişlerinin arasında çekirdek falan. ruh ikizim falan diilsin sittir.

kelime oyunlu cin esprilerimi macar arkadaş üstünde deniyorum. hungary, hungry, angry diyim siz kendiniz iç dünyanızdatasvir edin artık çocukta açtığım hasarı.

lan dur dur şaka yaptım şilili, sen hala benim ruh ikizimsin. bunun casino'dan kazandığın 400 küsür yumoşla bir alakası olmadığını geçen kısa süre zarfında anlamışsındır umarım. hem dün gece evden çıkarken hacıladığın çakmağım da sana yar olmazbilesin, ahım tutar.

31 Ağustos 2007 Cuma

Herkes Dersine Bu Tersine




çocukluk hayalimi sonunda gerçekleştirdik, bu uğurda kendini paralayan gürkut abi'ye ve eurofeb'den fatih'le murata sonsuzteşekkürler burdan. ertesi gece partiden kalma bir zomlukla arkadaş tarafından olm maça gitmicen mi lan diyerek uyandırıldıktan sonra tren yoluna düştük. ama yook stressiz olmaz, trenin gelmesine iki dakika kala pasaportumu evde unuttuğumu farketmemle birlikte ki apartmandaki herkes okulda o anda ve bende anahtar yok eve attığım deparı hayatımda ne biri için ne de başka bişi için attım. belki bir umut arabası olan arkadaş daha çıkmamıştır, alttaki kapıyı açtırırevin kapısını kırar alır tekrar koşarım diye ama arabasını göremedim ne yazık ki. neyse treni yakaladım ama hem frankfurt'akadar ki bi saatlik yol nefesimi dindirmeye yetmedi, hem de tansiyonum düştü, oracıkta bayılıyordum. orda eurofeb'den fatih'lemurat beni aldılar, ben de meramımı anlatınca. vakit var daha gider alırız dediklerinde, eğilesim geldi. oha. bu arada dafırat'ı arayıp lan olm bagaja saklansam, ziyaretçi kartı alsam ülkeye girerken ya da sormazlar lan belki falan diyerektenkafasını sikiyordum. neyse gittik aldık, eurofeb'in çift katlı otobüsündeki yolculuğumuz başlamış oldu rahat bir şekilde.

avrupai kfy diyebiliriz eurofeb için, tek sorunları makara beste üretme, tribündeki yeni bestelere adaptasyon. neyse eskitribüncü abilere de sahipler, maçka taksim dolmabahçe geliyor fenerbahçe gibi tezahüratları söylüyorlar. 30-50 kişiler anca.tribünü benimseme, alet edevat, davula meşale şekli gibi hususlarda da başarılılar. ankara'ya gidiyormuş gibi hissettim birara, 5-6 saatlik yol benzinlik molaları. kaptan çiş molası şekliyle, benzinlik patlatma olayı sıfır malum. yoldan geçenarabalara el hareketi çekme dersinden ise pekiyiyle geçtik, tam türküz. brüksel'in içindeki trafik tam allahlık, lan burdayok o kadar amına koyim. bi saatte gittik siktiğimin anderlecht kasabasına, zaten şehir görebildiğimiz kadarıyla saçmasepetbi şehir tek güzel şey tangalı kız billboardıydı.

ve sonunda stat etrafındayız biletimiz cebimizde, ama alt kattan biletimiz. peki yer mi anadolu çocuğu, yemez. üst katınbiletlerini de ibneler yırtıyo ki girmesinler alttan alttakilere sadece bakıyolar. neyse üstten atıldı bilet, kapıdaki bubilet yırtık siktir git dedi, orda yaşayan türk abiden birine rica ettim, abi girdim çıktım desene diye. neyse üstteyiz :)avrupa'nın beşiğinin stat tuvaletinde musluk, lavabo yok. taharet musluğu da yok ibnelerde. tek suya dair işaret sifon.
maçı anlatmaya çok da gerek yok, zaten televizyonlar anlatmış herşeyi. ne bağırdık be, az besteyi çok sayıda söylemezorunluğu olmasına rağmen gene de iyi iş başardık. meşale şovu da çok özlemiştim, pimli meşale ha bi de ucuz dandik diil :)yanımızda bizi izleyen onlarca anderlechtli sadece bizi dinledi, arada el hareketi çektiler o kadar. karşı kale arkalarındahaydi maviler diye bi grupları var, şirinleri tercih ederim bunlara o derece.

stattan çıkmamıza rağmen dışarda bile hala bağırıyorduk, stewartlar var dans ediyolar bizle falan. toplam 10 a yakın otobüsvardı, en dandik kaptan bizimki olunca bi de istop ettirince itmek zorunda kaldık koca iki katlı otobüsü.


neyse çalıştırdık,ama acısını shell'de son meşalemizi yakarak çıkardık. acı bi son da olabilirdi gerçi mantıklı düşününce mhuauha. neysesonunda bu hayalimizi de gerçekleştirdik, tecrübemize tecrübe kattık. dünya iyisi iki insan olan fatih'le murat da geceninkörü sanki otobüs beşiktaş'a bırakır gibi yarım saat yolu uzatarak eve bıraktılar. mutluyuz, gururluyuz. yapımda ve yayındaemeği geçen herkese teşekkürler. bekle milano kıyafet alacam, bekle eindhoven tersten görücem, bekle moskova am üstünde götsikicem. insan umut ettiği sürece yaşarmış.

before sunrise

oestrich winkel sokaklarında gördüğümüz restoranın çalgıcısını duyup içeri girmemiz ve dans.






turkish tradition

daha önce de bahsetmiştim turkish tradition geyiğinden. artık herkese yayıldı, geyiği bileyapılmaya başlandı. fransız stan'le oturup yarım saat tradition geyiği yaptık. işte biri sigarayakıyo, yaktıysan ona da vericen türkish tradition, sen istedin o verdi öteki iki daha vercekfransız tradition, tahmin edebileceğiniz gibi soluksuz bi geyik sahası.

görseller

sabahtan beri hiçbir şey yemedik english edition :





portekizlilerden kontra :





haydi şimdi bütün eller havaya erasmus geliyor :




leş bangladeşli :






amına koyim international edition :









beckenbauer'in babası ve ben


aşık oluyorum eyvah, yerimde duramıyorum.

















lüküs hayat projeleri 3

bu sefer proje karşı taraftan benim adıma geldi. sınıftaki fransız çocuklardan biri ki çokkafa çocuk hakkaten, bi anda borat'ın almanya versiyonunu seninle uzun metraj çekmek istiyorumdedi :) yandaki da atladı filmin adı da crazy turk can in deutschland olur falan. anlıcağınızorda durum nasılsa burda da aynı şu an. her telden insanla paranın amına koyma planları sonsürat.

gerçek kesit

olayımız oyun. iki gruba ayrıldık, birileri mainz'e birileri weisbaden'e 5 erli gruplar halindegidip soruların cevaplarını insanlara sora sora bulucaklar. neyse gruptaki çinliler zayıfhalka çıkınca fransız kızla beraber ona buna soruyoruz durdurup milleti. adı isabel, ama ben aylin diyorum.tarihi sorularıayağı çukurdakilere falan, gerçi biri öyle bi kitledi ki fena. gözlüğü taktı, kulağı azduyuyormuş bi de, elinden kağıdı da çekemiyorsun. cevaplayamadı da zaten hırt. alman yaşlısınahırt denir. sıfat tamlamasının bütün kurallarını da yerle yeksan ettim bu arada. neyse sonrabi türk kebapçı gördüm, lan dedim coğrafikleri bu bilir. gayet kaba bi şekilde sorma diyip,bi dal sigara versene burda pahalı diyiverdi. ulan amcık sana pahalıysa bana da pahalı işte,iki kere iki dört. oh be bu kalıbı da kullandık, yazının miyadı doldu tamam. geç.

şaka mısın olm ?

iki portekizli çocuk bi de fransız kızla ki ona da julican diyorum partide oturup muhabbet ediyoruz, şarkı falan. işteportekizliden biri kıza akışlarda. ama öyle yavşakça diil, çok eğlenceli muhabbet oluyor. ve sonra şöyle bir muhabbet döndü :

frank: let's make a joke for us.
juli : can, can you say a joke ?
can : no.
dani : of course he can't say because he is a joke.

etnik espriler

burada çok eğlendiğim bi olay var o da millete ülkelerinin isimleriyle seslenmek. mesela hiii us, what's up portugaal, tschüs scandinavia gibi. ulan böyle olunca da isimleri ezberleyemiyorum. adamın adı bende namibia diye kaldı şimdi, ara kibulasın gerçeğini. bi de klasik, nerelisin güney afrika aaaa ı like nelson mandela türevleri var. bangladeşliler bıyıklı,litvanyalılar 300 kg ve koca göğüsleri açık gezerler, asyalılarda bel soğukluğu var gibi dedikoduları da arkalarından yapıyoruz. ha merak etmeyin, bizi iyi temsil ediyorum :) etnik espriler burda çok meşhur yalnız, sırf ben yapmıyorum meselakavede maç izlerken içeri giren adama benim küçük çocuklara yaptığım gibi hans! diye bağıran adamlar var. onların kaveyebizden biri girse, mehmet! diye bağrılsa hoş mu yani.

ara analiz

şu ana kadar geçen bi hafta hayatımdaki en güzel haftalar arasına ilk üçten yerleşti diyebilirim. bi kere bizim şansımızaçok kafa çocuklar ve kızlar var grupta. herkes eğleniyor, kaynaşıyor ve mizah konusunda müthiş paydalar yakalıyoruz. zatenamına koyim bi cümle içinde seksen dilden kelime kullanıyorum, o da ayrı bi komiklik katıyor. dün hallgarten'ın kuruluşyıldönümü dolayısıyla yerel bi parti vardı orkestra falan. sahneye çıktım dans ettim, sonra bu fransızlarla oyun oynadık iştegit saksafoncunun karşısına 15 sn tavuk taklidi yap dendi, gittim yaptım :) ayrıyetten çocukluk hayalim olan yurtdışı deplasmanı için bir adım daha yaklaştım dünyanın en kral abisi sayesinde. ona burdan kucak dolusu sevgiler, hayır sırf biletolsa tamam daha ne süprizler düşünmüş benim için sölesem kıskanırsınız. buranın iddaasını da bugün deniyorum, lan bakarsınkoyarım çocuğu. allaah. lan bi de çok canımı sıkan bişi var, yolda araba yok diyelim mesela ama yayaya kırmızı yanıyor ulanherif yeşili bekliyor, tutup kollarından geçiresim var karşıya. son değineceğim konu da herkesin kendi dilinde şarkı sölemebaşlığı altında benim seçimlerimin çocuklar inanın ve sisli bir gece yarısı olması. kız bana hollandaca romantik şarkısöylüyor, ben cengiz'den duyanlara duymayanlara. değişik bi tecrübe, herkesin denemesi lazım.

29 Ağustos 2007 Çarşamba

23 Ağustos 2007 Perşembe

erasmusçu izlenimleri 2


size acayip birini tanıştırcam şimdi : varoş şilili cafer. adam tam anlamıyla bir türk.erasmusçular arasında halı saha turnuvası yapalım diyoruz, adam beste yapalım takımımıza bi detişört bastıralım diyo. arkadan bize çelme takıyo, amına koyim demeyi öğrettik video bile çektik. soracııma odadaki televizyona anten arıyoruz akşam sokakta birini buluruz falan diye,adam evlerin zillerine basıyo vardır abi koca ev diyerek. herifin başkalarıyla taşşak geçmesibile bize benziyo, geçen hong konglunun teki ağzında yemek varken bölölölö sesleriyle bişianlatmaya çalıştı, eleman da ona gene bölölölö diye cevap verdi mimikleriyle. ayrıca bu herifsigara sarmasını da biliyor, pahalı olduğu için tütün alıp sarıyoruz. diyorum türkiye'de biri içerken ötekine vermemek ayıptır, haa tamam o zaman sorry diyip bana da sarıyor :) banageçenlerde de senin dediklerinin sadece yüzde ellisini anlayabiliyorum dostum mealinde bişilerdedi, bence iyi oran. evlerin önüne bırakılan çöplerden işe yarar bişi aramayı bile önerdi,dedim yuh. ruh ikizim misin amına koyim.

efendime sölim, iki de portekizli kankamız var. bugün onlara ananın amı galatasaray survivoreditionu öğrettim. hatta sözlerini yazıp post it halinde verdim ödev olarak ki ezberlesinler.sokakta gslı görsek vurucaz sanırım. hasan şaş'ı falan seviyolarmış gerçi, ordan kıl kaptımben de dedim ak pauleta'nın amına koyim. biri portolu biri sportingli. haftaya derbi izlicez.benficalılar adam olun.

kırmızı şarabı limonlu gazozla karıştıran hong kongludan bahsetmek istemiyorum. pm atın.

son olarak da elleriyle yemek yiyen bangladeşli kızdan dem vurmak istiyorum. pilavı ve tavuğu5 parmağıyla yedi gözümüzün önünde. resmen temiz insanlarız lan biz, pirupak çocuklarız valla.
bu anlattıklarımın hepsi bizim apartmanda yaşayan çocuklar. okul içinde daha değişik tipler devar. mesela en çok sevdiğimiz tip arabası olan fransız çocuklar. hepsiyle dakkasında kankaolduk, geçen akşam biri pasta getirdi ak eve. ulan benim babam pasta getirmiyor eve dümbük.litvanyalı koca göğüs "gin" var, kızdan kolesterol akıyor. 9 kat göbek olur mu bee ohaapraskeviciuus. fransız hava durumu sunucusu kıza benziyen biri var, hani şu nette fotosudolanan spiker. yengeniz olur, ya da olmalı. olucak. du bi. lan bu arada yarma bi de macar
var,tam pişpirikçi tipli. yani dersin ortasında dönim mi baba diyecek diye korkuyorum.

Hattenheim Tayfa

apartmanda 5 daireyiz, herkes ikili üçlü kalıyor ve bu aralar acayip kaynaştık diyebilirim.dün akşam bangladeşli kızla hollandalı kız bize yemek yaptılar. acı soslu tavuk, koca tencerepilav, sarımsaklı domatesli ekmek ve cips için avokado sosu. tencereye ekmek bandım, dedimturkish tradition. haa dediler. bugün de mesela temiz bardak olmadığından kaseden votka içtim.apartmanda herkes bizde toplanıyor, kapımız herkese açık. mevlana'nın torunlarıyız. akşamalmanya-ingiltere maçını seyrettik, ki şöyle bir gerçek var hattenheim'da televizyonu olan sadece bir iki yer var. bizim eve de koymuşlar bi tane hayret ki ne hayret. barda bile tvyok, gerçi deli güzel ve seksi bi kadın işletiyor. amına koyim dilim damağım yapıştı görünce.duble helga.
en yukarki katta da fransız bi kız kalıyor ama şu aralar ananesi ve dedesiyle. bakalım kızımızhangi dalyarraklarla beraber yatıp kalkıyor diye teftişe gelmişler sanırım. ha bu arada daevi bok götürüyor, temizlik konusunda gayet titiz olan arkadaşım eve kadın getirsek mi diyesoruyor. allahın siktir ettiği yerde bi de temizlikçi arıcaz :) sanırım şaka yapıyodu ama.
okulun karşısında kebapçı var demiştim, orda türk tvsi izliyoruz gündüzleri. gasteler, tvler,insanlar dolayısıyla hiç yabancılık çekmiyoruz. saçmasapan bi iş. sen git amına koyim götüboklu biracıların memleketine, allahın dağında karşına türkçe bi ortam çıksın. saçma. mensch.
iki hafta sekiz buçukta başlayan derslere iştirak etmek zorundayız, en azından kaynaşmak için.her gün geç giriyoruz en az onbeş dakka. çipçirkin işler. ama güzel işler de olmuyor değil,geçen gastede okudum bu kış dönemi atv dizilerine bi göz atın derim. acayip heyecanlandımprojeleri okuyunca. serdar akar, taylan biraderler vs..

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Soğuk Mühür

yoo bu bir yahya kemal romanı değil, hele aydan şener'in boktan tv filmlerinden biri hiçdeğil. bu can turgut'un hayat dizisinin 17 ağustoski bölümünün adı. el memlekete adım atmayaramak kala olacak şey mi. ulan amına koduumun pasaportçubaşısı zaten sikten soktan bi işinvar, onu da tam yap bari. senin yüzünden biz tekrardan uçak parası vermek zorunda mıyıZ götoğlanı. iso beni kurtar volume 2. gene bok yoluna para verdik lan. olm bu seferbanko umre, kaçarı yok.
birtakım enstantaneler 1
trene binmeden sigara içerim arkadaş ben, zaten yeni inmişim frankfurt'a. ama şöyle bidurum sözkonusu, sigaram yok ama içenler var. bakim lan burda otlakçılık nası işliyo diye.kadının bakışını unutmucam ya mhuahu bu ne cüret diye bas bas bağırıyodu. bi de çakmağınıistedim, kreması oldu. banane lan sikimden aşşaa, insan ol lan iki dakka.

Pakistanlı Taksici

dınınının. evet benim de aklıma ilk seinfeld geldi, artislik yapma şimdi okuyucu. neyseilk indim havaalanına arkadaşı bekliyorum, ulan ne gelen var ne giden. meğer vize sorunuçıkmış, gelemiyor. benim de şarjım bitti telefonum kapalı sik gibi kaldım elimde bavullarlaalanda. neyse kuzene telefon falan ettik bi yerlere ulaştık gerçi belam sikildi bu arada, omuzlar pert. evet pert. bu da son zamanlarda çıktı. oluum bi kaza oldu, araba pert. baksen. sonracııma wiesbaden denen yerde gecenin körü punkçılarla dolu bi sokakta bi başımayım.tam heyecan, tam adrenalin. neyse yolda muhabbet eden üç türk gördüm de derdimi anlattım.taksiye bindirdiler pazarlıkla saolsunlar. herif pakistanlı. gecenin ikisi, alakasız almanya sokaklarında pakistanlı şeker bir taksiciyle evimi bulmaya gidiyoruz. adamla benazirbutto'dan girdik, lal meclisi'nden çıktık. kaşmir sorununa da el bastık genç, merak etme.türkiye'yi de islamı tam uygulamadığı için eleştirdi amcam :) neyse evin yakınına geldik ulan bulamıyoruz dar dar sokaklar amına koyim, herif de neyse sevdi beni falan istop ettirdik indik aşağı adamla beraber evi aradık hehe. gecenin sonunda bulduk gerçi,the best taxi driver ı've ever seen diye yalakalığımı da yaptım. elini sıktım, güle gülededim. ha 20 yumoşumu da verdim. tahtakale lehçesi eurosu. para gani, sorun yok.
birtakım enstantaneler 2
almanya'da sokaklarda telefon kulübeleri 1 yumoşla çalışıyor, ama şöle bi durum var ki1 ytl ile de çalışıyor. anladın sen.
lüküs hayat projeleri 1
marketlerde hazır salatalar var poşetlerde, yeşillikli domatesli var mesela koy etin yanınaben yaptım de. iş yapar istanbul'da. şş sölüyorum bunları diye atlamayın üstüne, sikerim.
lüküs hayat projeleri 2
taksilerde navigasyon makinası var, yazıyosun adresi kadın sesiyle sana yolu tarif ediyor.sola dön, düz git deyu deyu. ama istanbul'da iş yapmaz, karı sesiyle herife yolu tarif ederse şoför dellenir lan. ulan ben 10 yılımı verdim bu mesleğe, elinin hamuruyla bulaşmayolarım küpeni diyebilir.

Yarının Gastesi

kavede maç izliyorum. 3 km yürüdüm amına koyim, türk caddesini buldum. diğer iki arkadaşeve döndü, tek başıma dolaşıyorum sokaklarda. pornocu gezdim, kıça kol sokmuş töbestafurullah.manav gördüm sonra, aha türk dedim. herif bağlarbaşılı çıktı, pepe metin'den girdi maratonatırmanmadan çıktı. bu arada sokakta her tek gördüğüm küçük çocuğa haaaans! diye bağırıpkorkutuyorum muhauha. erasmus bu olm, ne sandın. sokakta sana bakan elemana ne bakıyon yarraamdeme özgürlüğüdür erasmus. neyse gittik kaveye, maçı izlemeye başladık. rakı masası kurulmuşfalan bi kave, kumar makineleri de var bikaç. ulan neyse dakka 70 falan, içeri yarının gastesici girdi.

- hürriyet, milliyet, zaman, FANATİK..
- ulaan ibnee, maçın sonucunu söle bari de izlemeyelim boşuna.

feci bir diyalogdu, yardı geçirdi. baktım gasteye puan durumunun altında DÜN : Fener-Antepyazıyo. eskiden aile gezmelerinden dönüşte taksim'den BUGÜN gastesi alırdık. o günlerdenhatırlıyorum yarının gastesi muhabbetini. ama bölesi komik oldu hakkaten.

Ara Analiz

alkol deli ucuz, sierra 11 yumoş ak. ulan bence türkler almanya'ya iş bulmak için koşmuşlartam bi geyikmiş, bariz sierra için gelmişiz. sonra marketlerde herşey bilmiyorum ama olmasıgerektiğinden daha ucuz. 1 kg patates salatası aldım ak 1.5 yumoş, sonra konserveler falanhep 1 yumoşun altında. neyse mönü dizmim şimdi, ama iyi gibi şimdilik. mezzo mix içtim, kolalıjelibonun sıvı versiyonu. coca cola üretmiş gene kolayla fanta karışımı. deli bişi şahsımca.domuz etinden sosisi pek beğenmedim, bizim sosis siker valla. taharet musluğunuz yok ama, bizdefikir var aga. lavabonun musluğu uzuyor duş ahizesi gibi, onu da kıçına tutuyosun ferah. seçimden sonra her gördüğün adama akp'li gözüyle bakıyorduk ya o hesap, şimdi sokakta her gördüğüm güzel helga'ya götüboklu gözüyle bakıyorum. lan can bi siktir git allasen ya, lütfen.arkadaşın odasındaki tuvalet ise tam bir veli göçer dekorasyonu. delik ortada değil sifondan uzakta diye tabir edebileceğim bi yerde, öteki taraf ise düz satıh. ulan anlatabildim mi acaba.yani şöyle oluyor, afedersin sıçıyorsun o kalıyor orda mhuahuau. yani sana diyor ki sikindiriktuvalet, al bak marifetine bak bana ne acılar yaşattığına. lan böle saçma bişi olur mu, asilamacını yapmayan tuvalet olur mu. yapıyosun gitmiyor alala. tren 3.55 yumoş. 5 milyon diyelim.gitgel 10 milyon ak, gayet pahalı. ilk bindiğimde aldığım bilete bakmadılar, sonrasında andımolsun dedim almıcam neyse sokmasınlar kolu filmdeki gibi diye gene aldım iyi ki almışım. nemrutgillerden bi helga baktı bilete, demek o gece ölesine denk geldi. ama sanırım o ankiçocuksu heyecanımını hissettirebilmişimdir size. ara analize bak ak, anası nası olur acaba bunun. anasına bak analizini al. haa baya da komik oldu bu, iyi oldu. okuyucu gül.
erasmusçu izlenimi 1
bugün bi çinliyle tanıştık, katri adı. ilk klasik sorularımızı sorduk tabi bacımıza, dedikilk bakışta çinliyle koreliyle japono kırgızı falan ayırabilir misin diye. dedi işte japonungözü küçük olur, şak yapıştırdım ulan dümbük seninki çok mu büyük amına koyim dedim. güldü.seni gidi seni olayı yok, bıyıksporlu kız. hayvan gibi de sıcak vardı bugün, kıza gavur amıdemeyi öğrettim foreign pussy diye tercüme ederekten. güldü. seni gidi seni olayı yok, şekil şemal ringu. odada tv var açamıyorum, o derece. şangay borsasını bilmiyo ak kız, neyseyao ming'i biliyo.